Avrupa duy sesimizi

Evet bu salak slogan yıllarca çığrıldı; sanki onlarla yarış halindeymişiz gibi; sanki hep bir rekabet varmış gibi. Hiç olmadı oysa rekabet en azından son 400 senedir:
Daha doğumuzda bir söz vardır: “Terbiyeyi terbiyesizlerden öğrendik” diye. Avrupa işte bu dünyanın terbiyesizidir; her yere ve herkese saldırmiştir ve saldırmaktadır. Tarih boyunca dünyaya hakim olmaya, ele geçirmeye çalışmışlar. Uzak doğuyu, yakın doğuyu, koca Amerika kıtasını ele geçirmişler katliamlar yapmışlar. 1. ve 2. Dünya savaşları da onların işi. Fatih İstanbulu aldıktan sadece 40 yıl sonra Avrupalılar koca bir kıtayı feth ediyorlar. Hangi fetih daha büyük sizce? Kendi kendilerini yiyip durdular yüzyıllarca ama aynı zamanda ilerlemesini de bildiler; onlar da yobazlar ve dindarlarla savaşmak zorunda kaldılar; Laiklik Savaşları tarihe geçti; Romayla kiliseyle ve dinin zorbalığıyla savaştılar ve Rönesans reformu yaptılar. 300 yıl boyunca 1300 den 1600 e kadar savaşlar ve kanla gerçekleşti bu reform. Kilise ve Engizisyon Mahkemelerinin estirdiği korku ve dehşet 1000 li yıllarda başladı ve 1600 lere kadar sürdü. O zamanların Avrupalıları tam anlamıyla sefildi; cehaletin ve yobazlığın pençesinde türlü hastalıklardan durmadan telef olan; veba ve cüzzamın kasıp kavurduğu ; bir de bunlar yetmezmiş gibi en ufak bir bilimsel çalışma yapan; en basitinden ağrı kesici yada merhem gibi özellikleri olan bitkileri toplayanları dahi cayır cayır ateşlerde yakan bir terör düzenin mutlak hakimiyeti altındaydı Avrupa. Doğu dünyası hiçbir zaman böyle bir dehşet ve sefalet yaşamamıştır.
eutcTüm bu dehşetten sonunda Rönesanla sılkelenerek uyanan Avrupa o günden beri Özgür Düşünce denilen kavramı ortaya atarak insanın merakının ve bilime tutkusunun ön plana çıkmasına neden olmuştur. İşte sömürgecilik de Rönesansla birlikte başlamıştır artık. Ortaçağın acı ve sefalet dolu geçmişinin üzerine 1. ve 2. Dünya Savaşlarının da Avrupa da en büyük kayıpların verilmiş olmasından; yahudi soykırımının burada gerçekleşmiş olmasından dolayı bu topraklar aslında lanetlidir ancak Avrupalı için; tüm bu acıları çekmiş olarak söz söyleme hakkı doğmuştur en basit tabiriyle: ve  bu sadece söz değildir: tüm klasik eserleri; tüm Avrupa Edebiyatını bir gözünüzün önüne getirin, gözünüz kamaşır değil mi? Ucubucağı yoktur bu kültürel ve sanatsal zaferin. İşte Avrupa 1500 sene boyunca çektiği acıların semeresini böyle almıştır; ne kadar çok pişerse o kadar güzel olurmuş insan.

Böyle gelişmiş işte olaylar; şimdi Sen Neyinle Ne Sesi duyuracaksın önce ona karar ver. Elbetteki söyleyecek çok şeyimiz var. Biz de öyle güle oynaya gelmedik olduğumuz yere tarih boyunca.

Avrupa sesimizi bir kez duymuştur; o da Atatürk “Halkların Egemenliğini” dediği zaman olmuştur; zira zeki adam Avrupa mentalitesini bilir. Onlara “tüm olan bitenin, gelmişiyle geçmişiyle farkındayım” demiştir bir şekilde; hatta “ne yapmaya çalıştığınızı da biliyorum” u da ekleyebiliriz.

Eeeey Avrupa diye nara atmanın hiçbir manası yoktur; bu oyun böyle oynanmaz. Bak işte aç biraz oku tarihi. Osmanlı tarihini ve zaferlerini bilmekle övmekle olmaz bu işler, osmanlı arşivleri yağmur altında kaldı geçen kış. Sanki umurunda….

Avrupanın Rönesansı bizim küçük çaplı İnkilabımızdır; ona sahip çıkarak ama sürekli düzelterek; yani canlı tutarak sesimizi duyurmaya devam edebiliriz.

Zaten Avrupa dolara karşı birlik olduğundan beri kaybetmekte; küçük şeytanlar büyük şeytanla savaşırken bizim yapacak çok daha akıllıca hareketlerimiz olabilirdi. Geldiğimiz nokta da Avrupa’dan uzaklaşmak yada avrupalıları sevmemek en büyük yanlışımız olur. RTEnin bunu istemesi yapmamak için yeterli bir nedendir zaten. Tüm insanlığın geçmişi Ortak Bilincimiz ve Ortak Tarihimizdir